Sesli RehberGalata Köprüsü

Yaya trafiğine açık, sokak satıcılarının ve altında kafelerin yer aldığı, Haliç üzerindeki hareketli köprü.

...

İstanbul’un Haliç sularını aşan Galata Köprüsü, eski şehir ile yeniyi birbirine bağlamaktan çok daha fazlasıdır. Yaklaşık beş yüz metre boyunca uzanan bu köprü, şehrin tarihi kalbi Eminönü ile hiç durmadan canlılığını koruyan Karaköy’ü, gece gündüz hareketli sokaklarıyla bir araya getirir. Günümüzde köprü; yürüyüş yolları, otomobil ve tramvay şeritleriyle, altındaki taze balık kokusunun tuzlu deniz havasına karıştığı sıra sıra kafeler ve balık restoranlarıyla hem yerlilere hem de yabancılara kucak açıyor.

Galata Köprüsü’nün hikâyesi, bir buçuk bin yıldan daha eskiye, altıncı yüzyılda İmparator Justinianus dönemine kadar uzanır. Şehir bin dört yüz ellili yıllarda Osmanlılar tarafından fethedilirken, askerler ordunun geçişi için gemilerden geçici bir köprü kurmuştur. Kalıcı bir köprü hayali ise hiçbir zaman kaybolmamıştır. Hatta tarihte iki büyük sanatçının bu hayale ortak edilmesi gündeme gelmiştir: İtalyan dâhisi Leonardo da Vinci, bin beş yüzlü yılların başında buraya tek kemerli, görkemli bir köprü tasarlamış fakat projesi hayata geçirilememiştir. Michelangelo’ya da teklif götürülmüş, ancak o bu işi kabul etmemiştir.

Galata Köprüsü’nün ilk ahşap hali ise bin sekiz yüzlü yılların ortasında yapılabilmiştir. Şehrin ihtiyacı arttıkça köprü de değişip yenilenmiştir. Her yeni köprü, kendi çağının izlerini taşımıştır: Ahşap iskelelerin yerini yüzer köprüler, onların yerini ise günümüzdeki, orta bölümü seksen metre boyunca açılabilen modern açılır-kapanır köprü almıştır. On dokuzuncu yüzyılın sonuna gelindiğinde Galata Köprüsü, İstanbul’un simgelerinden biri haline gelmiş; romanlara konu olmuş, ressamlar tarafından resmedilmiş, filmlerde yer almıştır.

Galata Köprüsü, İstanbulluların günlük yaşamında daima gerçek bir rol oynamıştır. İnsanlar ticaret, iş ve ibadet için köprüden geçmiş; simit ve közde kestane satan seyyar satıcılar kalabalığın arasında yolunu bulmuştur. Alt katta ise kafeler ve balık lokantaları, çay ve taze ızgara balık eşliğinde dostları ve aileleri ağırlamaya devam ediyor. Rivayete göre, “briç” adı verilen iskambil oyunu da ismini buradan alıyor; köprüyü geçen İngiliz askerleri, kahvelerde buluşarak bu oyunu oynarmış.

Bir zamanlar köprüden geçmek için yaya, atlı ya da arabayla ücret ödenirdi; son biletli geçişler, bin dokuz yüz otuzlu yılların başında sona erdi. Günümüzde ise tramvaylar tınılıyor, araçlar hızlıca geçiyor, yayalar günün her saati köprüyü adımlıyor. Galata Köprüsü, yalnızca iki yakayı değil, geçmiş ile bugünü, doğu ile batıyı, gelenekle modern kültürü buluşturan güçlü bir sembol olarak ayakta duruyor. Köprünün üzerinde balıkçılar diziliyor, yazarlar ve sanatçılar ilham buluyor, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler burada iki kıyının birleştiği o İstanbul hikâyesinin bir parçası haline geliyor.

Bu ve diğer rehberleri uygulamada dinleyin